Dream Türk ekranlarında yayınlanan 50 Fifty programında, eski Türkiye güzeli Tuğçe Aral’ın yaptığı itiraf, magazin dünyasında yeni bir dosyayı araladı. Sunucu Zeynep Bozkaya’nın “Sosyal medyada tacize varan mesajlar aldınız mı?” sorusuna Aral’ın verdiği yanıt, ekran başındakileri de, sosyal medyayı da buz gibi yaptı.
Aral, çok ünlü ve evli bir oyuncunun kendisini aylarca sosyal medya üzerinden taciz ettiğini, üstelik bu kişinin eşinin hamile olduğu dönemde bile rahatsız edici mesajlarına devam ettiğini söyledi. Üstelik oyuncu, çocuğu dünyaya geldikten sonra bile bu “internet sapıklığını” sürdürmüş.
Tuğçe Aral, ismini vermedi. Ama biz, bu “isimsiz kahramanları(!)” çok iyi biliyoruz. Sosyal medyanın sunduğu görünmezlik zırhına saklanıp, ekranlarda “aile babası”, “rol model”, “sevilen oyuncu” pozlarıyla gezen ama özel mesaj kutularında bambaşka kimliklere bürünen bu tiplerin sayısı az değil.
Aslında mesele sadece Tuğçe Aral değil. Onun şahsında, Türkiye’de sosyal medyada kadın olmanın zorluğu yeniden yüzümüze çarptı. Güzellik yarışmalarında taç takmanın, ekranlarda zarafetle boy göstermenizin, meslektaşınız olan “tanınmış” birinden bile bu tür tacizlere maruz kalmanıza engel olmadığını gördük.
Tacizin adını koymak için illa ifşa mı şart? Bu sorunun cevabını tartışabiliriz. Ama şu net: İsmi anılmasa da, yaptığı hareketin adı konuldu. Bu utanç öyle kolay silinmeyecek.
Tuğçe Aral, o gece isim vermedi ama bir kadının utancını değil, cesaretini paylaştı. Oysa utanç duyulması gereken yer, klavye başında “rahatsız etme özgürlüğünü” kendinde gören o oyuncunun vicdanıydı.
Bakalım o vicdan ne zaman dillenecek?