Bir dönem Türkiye’nin gurur markalarından biri olan RAKS, bugün genç kuşakların adını bile duymadığı bir şirket. Oysa 1980’lerde ve 90’larda RAKS yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın sayılı teknoloji devlerinden biriydi.
1964’te Aslan Önel’in girişimiyle kurulan şirket, manyetik bant ve kaset üretimiyle yola çıktı. Zamanla öyle büyüdü ki, Maxell ve Sony gibi dünya devlerine üretim yapar hale geldi. NASDAQ’ta işlem gören nadir Türk şirketlerinden biri oldu. Universal Music ve PolyGram ile ortaklık kurdu. Kısacası, adını global müzik ve elektronik sektörünün devleri arasına yazdırdı.
Türkiye’de ise bambaşka bir hikâye yazdı. Ajda Pekkan, Sezen Aksu, İbrahim Tatlıses, Ahmet Kaya gibi efsane sanatçılar RAKS çatısı altında albümlerini çıkardı. Korsan kaset belasını azaltmak için hologramlı kasetleri devreye soktu ve korsanı %90’dan %15’e indirdi. “Sev Dünyayı” gibi sosyal projelerle toplumsal bir misyona da imza attı.
Ama her başarı hikâyesi, doğru yönetilmezse trajediye dönüşebilir.
1990’ların sonundaki Asya ve Rusya krizleri, Marmara Depremi’nin ekonomik etkileri ve en önemlisi yanlış finansman stratejileri RAKS’ı sarsmaya başladı. Şirket, büyümeyi kısa vadeli borçlarla finanse etmeye çalıştı. Asıl kırılma noktası ise dijital dönüşümü zamanında yakalayamaması oldu. Kaset çağının sona erdiğini, CD ve internetin yükselişini yeterince erken göremedi.
Her ne kadar RaksNet girişimiyle Türkiye’nin ilk internet servis sağlayıcılarından biri olsalar da, bu adım kısa vadeli kaldı. Dijitalleşmeyi bir “yan iş” olarak görmek, dev bir markayı tarihin tozlu raflarına itti.
2007’de iflas geldi. Fabrikalar kapandı, binlerce çalışan işsiz kaldı. Yatırımcılar mağdur oldu. Bugün RAKS markası yalnızca birkaç elektronik üründe yaşıyor. Eski kasetleri ise koleksiyonerlerin vitrinlerinde nostaljik bir hatıra olarak görmek mümkün.
RAKS’ın hikâyesi bize şunu hatırlatıyor:
Ne kadar büyük olursanız olun, zamanın ruhunu yakalayamazsanız dev bir marka bile bir gecede yok olabilir.