Siz hiç doğum günü pastası kestiniz mi? Yeteri büyüklükte bir pasta temin edildikten sonra, katılımcı sayısı hesaplanır; sonra o sayıya göre pastanın kaça bölüneceği belirlenir. Pastanın daima eşit dilimlenmesi gerektiğini savunanlar mutlaka vardır. Ancak tüm inisiyatifi eline bıçağı alan kişi üstlenir. Topluluk içinde çocuğu, eşi, yakını ya da flörtü varsa bazı dilimlerin diğerlerinden büyük olması kaçınılmazdır.

O anın heyecanı, mutluluğu ve sevgi söylemleriyle gelen duygusal sarhoşluk, bu adaletsizliği kimsenin fark etmemesine neden olur. Ancak olay anının ardından çekilen fotoğraflara bakarken durum fark edilir. Ardından söylenmeler başlar. Herkes içten içe pastanın büyük diliminin kimlere verildiğine dair yorumlar yapar. Hak, hukuk, adalet söylemleriyle süslenen cümleler kulağa fısıldanır. Bu cümleler, içinde bir tutam aldatma, bir tutam kıskançlık ve bolca fesatlık barındırır.

Bu dedikodular içinde asıl kaybolan, orada toplanma amacıdır. Yazık olur doğum günü çocuğunun mutlu gününe. Hatta bazen bu tür hislere yenik düşüp çıkan kavgalar haber konusu bile olur. Görmedik mi? Televizyon karşısında çekirdek çitleyerek yorumlamadık mı?

Asıl mesele bu durumu yorumlarken, tuttuğumuz tarafın aslında bizim de farkında olmadığımız duygularımızla şekillenmiş olmasıdır. İçimizdeki bastırılmış yaşanmışlıklar, bizi o kişinin yerine koyar. "Yok canım, daha neler!" dedirten şey, fark ettiğimiz bilinçaltımızdır.

Ama burada asıl dikkat edilmesi gereken, toplanma amacının kaybolması değil; zavallı pastanın ince ince dilimlenmesi, besin kaynağı olarak tüketilmesi ve malum sonudur...

Bir de satranç oyununu düşünelim! Hangi renk taşları tercih edersiniz oyuna başlarken? Seçenek çok değil: Ya beyaz, ya siyah. Bazıları "at", "kale" gibi yanıtlar verir; oysa bu bir türdür, renk değil!

Gerçi sonunda yalnızca iki türün kaldığı gerçeğiyle yüzleşmek de biraz acı verebilir!

Hazır acıdan söz açılmışken, baklavayı da düşünmek gerekmez mi? Bol şerbetli, Antep fıstıklı, ince hamurlu... Ama soru şu: Baklava neden tatlıdır? Hayır, yanlış sordum: Biz baklavayı neden tatlı olarak algılarız?

Cevap net: Çünkü cin biber bu kadar acı vermeseydi, baklavayı bu kadar tatlı bulamazdık! Zıddı yaşamadıkça varlığı fark etmeyiz.

Gece karanlığı olmasaydı, gündüzün aydınlığı bu kadar umut vermezdi. Acı olmadan tatlının anlamı yok.

Ve bir gemi düşünün okyanusta, Dengede durabilmesi için en pahalı hazineler tam ortasına yerleştirilmiş. Ama gemideki bir işgüzar, sırf kendini önemli göstermek için bu denge bilgisini yayar. Bu bilgi birkaç ihtiraslı hırsıza ulaşır. Gizlice gemiye kazma kürek sokarlar. Ve geminin batışı başlar...

Her gemide hırsız olur ama bizim gemide biraz fazlaca var.

Bir de... Kırk metre uzunluğunda bir boru düşünün. Çapını siz seçin. Kaynak sınırsız. Soru şu: Bu boruyu tam olarak ne zaman doldurabilirsiniz?

Cevabı şimdilik kalsın.

ARKASI YARIN...