Seç, beğen, al… Hepsi birbirinden estetik. Ama hepsi bir yerinden eksik.

Fuat Çatal

30-06-2025 04:26

Neredeyse bir haftadır yazamadım. Çünkü karar vermek, önem sırasına koymak sandığınız kadar kolay değil. Ama bir yerden başlamak gerek. Konuşarak da olmuyor artık. Zira çok konuşunca hem enerjimi hem odağımı kaybediyorum.
Bu yüzden kolları sıvadım, çıktım dışarı. Aramaya başladım. Cevabı uzakta aradım. Gerçekten çok uzakta.
Nereden geldi derseniz… Hadi, siz tahmin edin.

 Başlangıç: Tamirci Hikâyesi

Aracı muayeneye hazırlatıyordum. Elektrik aksamında sorun vardı. Usta “ampul değişmeli” dedi. Yoğun trafikte ampulü alıp geri dönmem iki saat sürdü. Bu arada ustamız başka araca geçmiş, sonra yemeğe çıkmış. Ampulü değiştirmesi dört saat sürdü.

Bu sürede biz de boş durmadık; ülkeyi kurtardık. Ekonomiyi düzelttik. Ama saatler sonra aracın hâlâ arızalı olduğunu fark ettim. Aradım, “Bugün yoğunum, yarın gel” dedi. Ertesi gün yine üç saatim gitti. O arada vergilerden, asgari ücretten, ihracattan konuştuk. Haliyle maliyeyi de toparladık.

 Devam: Hastane Seferi

Oradan hastaneye geçtim. Mide şikayetimi anlattım. Doktor hızlıydı, sağ olsun. Film çektirecektim ama orada da sistem bozuk. Randevu alana kadar Sağlık Bakanlığı’nın tüm yapısını yeniden kurguladık. Bakanlık çalışanları da katkı sundu. Öyle eksikler vardı ki… Film çekimine vakit kalmadı ama sağlık sistemini baştan aşağı restore ettik.

 Trafik: Uluslararası Gündem

Eve dönerken yoğun trafikle karşılaştım. Yanımdaki araçta bir hanımefendi yalnızdı. Sohbet ettik. Belediyelerden başladık, ulaştırma bakanlığını sonlandırıyorduk ki trafik polisi de araya katılacak gibi oldu. Her araçta neredeyse bir kişi vardı. Yüzdeye vursam: %65-70 tek kişi, %20 iki kişi, kalanı toplu taşıma. Ama hanımefendiyle ortak şikayetimiz belliydi: Çok kalabalık.

 Market, Dürümcü, Damacana Diplomasisi

Mahalleye vardığımda market hâlâ açıktı. Üç parça alışverişim 40 dakika sürdü. Çünkü vergi sistemini, kur politikasını ve hatta İsrail–İran gerginliğini çözdük. Baktım ki mevzu orduya gelecek, ekmek alabilmek için rütbe almam gerekecek — kaçtım.

Pastaneyi geçip eve ulaşacaktım ama önce park yeri bulmalıydım. Dürümcünün masaları, berberin havluları, sucunun damacanaları... Herkes sokağa park etmiş bir şey. Dört sandalye sekiz çeker kamyon, damacana 30 ton. Sanki hepsinin plakası var.

 Son Durak: Sebahat Teyze ve Milli Eğitim Reformu

Tam evin önüne geldim ki… Pastanenin önünde oturan Sebahat Teyze’yle göz göze geldik. O sırada temizlik görevlileri de sokaktaydı. Laf lafı açtı. Atatürk ilkeleri, eğitim sistemi, öğretmen maaşları derken mevzu neredeyse yeni müfredata gidecekti ki… kurtuldum!
Ve o an: Kapıdan içeri girmeyi başardım.

 Evde Final: Açıklama Zorunluluğu

Hanım ve çocuklar sordu:
“Nerede kaldın bu kadar?”
Cevabım:
“Ülkeyi yönetmek kolay mı hanım?”

Hayır, yanlış anlamayın.
Ben cumhurbaşkanı değilim.
Ben sadece;
– Vergi kaçıranın maliyeyi düzelttiği,
– Ampulü takamayan tamircinin sistemi eleştirdiği,
– Yalnız giden sürücünün ulaştırma sistemine kızdığı,
– Ve ilkokul diploması bile olmayan Sebahat Teyze’nin milli eğitim reformuna el attığı bir ülkede;
Sıradan bir öğretmen ve taksiciyim.

Ve iyi ki de öyleyim.

 

Cevabı uzakta aramıştım ya…
Meğer burnumun ucundaymış.

İşinizi yapın. Ama sadece kendi işinizi.
Ve hakkıyla yapın.
Tek seferde, doğru şekilde, zamanında.

Çünkü mahalleyi temizlemenin yolu,
Kapının önünü süpürmekten geçer.

Ve evet…
Sn. Cumhurbaşkanına Allah kolaylık versin.

Elbette ki eleştiri hakkımız var. Ülkenin, dolayısıyla bizim şartlarımızın iyileşmesi için yanlışa yandaş olmamalıyız.
Ama bunu yaparken, acaba önce kendimizden mi başlamalıyız?
Belki de sormamız gereken en temel soru bu.

Hepimiz, sadece kendi işimizi düzgün yapmayı ilke edinseydik…
Doğru olanı öğrenip, kendimizi geliştirip, her seferinde biraz daha iyisini yapsaydık…
Kime ne zararı olurdu?

Başkasına yönlendirdiğimiz enerjiyi biraz da kendimize çevirsek…
Hayranlık duyduğumuz o ülkelerin insanlarından daha nitelikli işler başaramaz mıydık?
Elbette başarırdık.

Her birey kendi kapısının önünü süpürse, mahalle temiz olmaz mı?
Olur.
Ve bu mahalle temizlenince, hayalini kurduğumuz o düzenin ilk kapısı da aralanmış olmaz mı?

Peki ama işimizi nasıl yapmamız gerektiğini nasıl anlayacağız?

Çok basit bir soruyla:
"Eğer bu ürünü ya da hizmeti bana yapsalardı, aynı parayı öder miydim?"
Eğer cevabınız "Hayır" ise, bilin ki doğru yolda değilsiniz.

Refah, sistem, düzen, adalet… Bunlar uzakta değil.
Hayatın düzelmesi için cevabı başka yerlerde aramayın.

Çünkü eğer çaresizseniz…

Çare sizsiniz.

DİĞER YAZILARI Boşluk... 01-01-1970 03:00 Terörsüz Türkiye 01-01-1970 03:00 Yanlışa yandaş olmak 01-01-1970 03:00 Bağırmak 01-01-1970 03:00 Balık Eti 01-01-1970 03:00 Kral çıplak, gören kaç kişi var? 01-01-1970 03:00 Doğum Günü Pastası: Adaletin Dilimleri 01-01-1970 03:00 Kim bunlar? Nereden geldiler? Neye hizmet ederler? 01-01-1970 03:00 İyilik Suistimali: Toplum Olarak Nerede Yanlış Yapıyoruz? 01-01-1970 03:00